top of page
Yazarın fotoğrafıTuğba Şahintürk

Hadiii Napoli! Dolce far Niente dostlar...

Yıllardır İtalya diyince aklımıza gelen o sıcak görüntüler, samimi mekanlar, gülen insanlar hep buradalarmış meğer. İnsanlar her yerde neşesi, kahkahaları, müzikleri, dansı ile mükemmel bir enerji yaratıyorlar. Daha önce İtalya’nın dört şehrini gezdim, çok sevdiğim kalbimin eridiği yerler oldu evet ama Napoli bambaşka bir dünya. Diğerlerinin birbirine benzer yönleri var ama Napoli hepsinden farklı.

Buraya gelme süreci biraz çetrefilli oldu. Napoli hakkında da sosyal medya ikiye bölünmüştü resmen. Okuduğum ve izlediğim şeylerden sonra ‘’ben kesin seven tarafta olurum’’ dedim. Velhasıl birkaç gün içinde Napoli’ye geldim ve iyi ki buraya gelmişim dedim ilk andan itibaren.


Napoli için en çok konuşulan konulardan biri güvenlik. Ben seyahatim sırasında güvenlikle alakalı hiçbir sorunla karşılaşmadım. Lokal halkı pervasız bir genellemeyle gaspçı ilan edip, şehri gri bir getto gibi anlatan insanların hayatlarında steril ortamlar dışında pek bulunmadıklarını düşünüyorum. İtalya genel olarak aşırı bakımlı caddelere sahip değil deneyimlediğim kadarıyla ve fakat evet diğer gördüğüm şehirlerine nazaran bazı bölgeleri oldukça kirli ve bakımsız. Fakat bununla beraber her yerde tarihi binalar, sanat eserleri, etkiliyici avlular, lezzetli yemekler, neşe saçan sıcakkanlı insanlar, samimiyet, müzik, eğlence, rahatlık ve bilimum güzelliklerle dolu. Napoli’yi diğer İtalya şehirlerinden ayıran şey sıcaklığı bence. İnsanlar tüm yaşamsal sıkıntılarına rağmen akışta gibiler ve keyiflerinden ödün vermiyorlar. Bunca güzelliği hiç göremeden Napoli’den geçip gidenler için üzüldüm açıkcası. Burası hayatın anda kalma noktası olabilir.


Napoli’nin diğer bir öne çıkan özelliğiyse futbol. Benim gibi takım dahi tutmayan biri için bile sempatikti. Maradona’nın olmadığı tek bir yer yok. Duvarlarda muralları, forması, hediyelik eşyalarda fotoğrafı, dükkanlarda posterleri her yer ama her yer Maradona.

Maradona’nın Napoli halkı için nasıl bir anlam ifade ettiğini burada anlıyoruz. Maradona’da Napoli’ye aşık elbette. 1990 İtalya Dünya Kupası’nda, Napoli’deki çeyrek final maçında “Kendi ülkenizde yılın 364 günü yabancı gibi yaşıyorsunuz; oysa ben 365 gün Napoliliyim’’ beyanında bulunmuş. Valla doğrudur be kral, üç günde bile anlaşılıyor.


Eat, Pray, Love filminde Julia Roberts ve arkadaşlarının Roma’da bir berberde sohbetleri sırasında ‘’Dolce far Niente’’ kalıbından bahsediyorlar. Bunun Türkçe meali, hiçbir şey yapmama sanatı. Bu çok hoşuma gitmişti seneler önce izlerken ve Napoli’de tam olarak bunu yaşayan insanları gördüm. Bu arada kendi hayatıma yedirmeye çalıştığım bir söz oldu ve hatta Napoli’den döndükten sonra dövmesini yaptırdım kıh kıh.

Dolce far Niente dostlarımmm.



Napoli’ye nasıl gittim?

Sunexpress’in İzmir-Roma uçuşuyla Roma’ya geldim. Geceyi Roma’da geçirdim ve sabah erken saatte trenle Napoli’ye geçtim. Yanlışlıkla birinci sınıf bilet almışım prensesler gibi seyahat ettim.


Napoli’de ne kadar kaldım?

Napoli’de üç gün kaldım. Üç gün yeterli mi; hiç sanmam. Dışarıda o kadar renkli bir dünya var ki onun tadını mı çıkaracağım yoksa kültürlenecek miyim? En temizi vakit varsa bunu bi’ kaç yere bölmek yerine Napoli’de full değerlendirmek.


Napoli’de nerede kaldım?

Ostello Bello Napoli isimli zincir bir hostelde kaldım.

Kaldığım en güzel hostellerden biriydi.

Çalışanların hepsi genç ve inanılmaz güleryüzlüler. Hostel tertemiz, odalar geniş ve havalandırması güzel. Altı kişilik odada kaldım sıfır sıkıntı yaşadım.

Ana binada dışarıdan kullanıma açık bir barı var. Ayrıca yan binada da roof barı var. Konumu merkezi tamamen güvende hissettim. Çok çok memnun kaldım.

Napoli’de nereleri gördüm?

Napoli’ye gelmeye kısa sürede karar verdiğim için bir liste yapma fırsatım olmadı. Roma treninde manzaradan gözümü alabildiğim kadarıyla hızlıca bir baktım. Zaten şehre indiğimde o kadar etkilendim ki akışta takılma kararı aldım. Çok iyi yapmışım bolca yürüdüm, lokaller gibi takıldım, italyan birasına, aperole doydum, güldüm, eğlendim ve kafa olarak tamamen dinlenmiş ve açılmış döndüm.


Palazzo dello Spagnolo

Sanita bölgesinde yer alan bu efsane bina 1700’lerde yapılmış rokoko tarzı bir saray. Özellikle merdivenleri göze çarpan güzelliği.

Burada yaşayan insanlar olduğu için merdivenlere çıkılamıyor sadece avluya girerek binayı izleyebiliyoruz. Bence kesinlikle görülmeye değer.

Andrew Scott’un baş rolünü oynadığı dizi Ripley’in bir sahnesi de burada geçiyor.

Dizide oldukça güzel bu arada İtalya’ya doyma garantili.


Duomo di Napoli

Güney İtalya’nın baş katedrali konumunda bulunan yapı 1200’lerde yapılmış. Ücretsiz gezilebiliyor. Oldukça görkemli ve etkiliyici.


Galleria Umberto

Burası aslında bir alışveriş merkezi. İçeride birçok mağaza, kafe ve restoran bulunuyor. Tarihi şehir merkezinde bulunduğu için zaten denk geleceksiniz.


Palazzo Reale di Napoli

Şehrin tarihi merkezinde, Piazza del Plebiscito'da bulunan barok mimarisinin en güzel örneklerinden biri bu saray. 17. yüzyılda inşa edilmiş. Sarayın içinde, müze koleksiyonuna ait eserler ve Napoli Kraliyet Ailesi’ne ait mobilyalar, resimler, heykeller yer alıyor.


Caddeler; Via Sanita, Centro Storico, Via dei Tribunali, Via dei Mille

Ee buraları nasıl anlatacağımı bilemedim.

Yaşayan canlı caddelerinden benim gezdiklerim bunlar.

Via Sanita; Muralların bol olduğu oldukça keyifli ve hareketli bir cadde.

Centro Storico; Kitapçıların kafelerin olduğu çok güzel bir cadde.

Via dei Tribunali; Meşhur old town bölgesi.

Via dei Mille; Lüks markaların yer aldığı cadde.


Napoli Limanı

Eeen çok vakit geçirdiğim yer oldu.

Tam olarak Instagram’da gördüğümüz İtalya burası.

Güney’in tembellik diye nitelendirilen yavaşlığı bana çok iyi geldi. Tembellikten ziyade anı yaşamak, kalbini dinleyerek kendi huzuruna hizmet eden aktiviteleri yapıyor ve yaşıyor olmak. İki gün peş peşe gittiğim sahil kıyısında neredeyse aynı yüzleri gördüm. Kırmızı plastik sandalyelerinde oturan amcalar, teyzeler. Ortalıkta çığlıklarla koşturan çocuklar. Belki ilk aşkını yaşayan gençler. Kurulan büyük sofralarda hep beraber yenilen makarnalar, içilen şaraplar. Oradalar ve denizin, güneşin, dostluğun, hareketsizliğin, hareketin yani anın tadını çıkarıyorlar.

Napoli’ye yazın gelmiş olmamın en güzel tarafı limandaki bu insanları görmek, hayatlarına tanık olmaktı.



Napoli’de neler yedim, içtim?

Pizzanın doğduğu yerde dünyanın ilk pizzasının yapıldığı yerdeyiz. Pizza cennetine düştük dostlar. Üstelik sadece pizza değil her şey inanılmaz lezzetli. Kahvesi, mozerallası, domatesleri. Hayatımda yediğim en iyi domatesi yedim. Hani bi domates dersiniz değil bayaaaa lezzetli.

Şu pizzacıyı özellikle yazacağım ‘’L’Antica Pizzeria Michele’’

Yine Eat, Pray, Love filminde (ne filmmiş) Julia Roberts’ın Roma’dan pizza yemek için geldiği pizzacı. İnanılmaz bir sıra var. Numara alıp bekle allah bekle. Bir kere sıraya girdim belki hızlı ilerliyordur diye ama beşinci dakikada bir milim ilerlemediğini görünce çıktım sıradan. Sıra beklemeniz için değil denk gelirseniz boşsa yapıştırın diye yazmak istedim.


1 Euro’dan başlayarak 3 Euro’ya kadar çıkan aperol’cüler her yerde. Plastik bardakta aldığınız aperol ile keyifle sokaklarda takılabilirsiniz.


Sokak lezzetleri muhteşemdi ki ben hamur işinin köpeğiyim.

Adım başı bir şeyler tıkıştırabilirsiniz midenize.

Crocche; Napoli ve Sicilya kökenli eritilmiş provola veya mozzarella peynirli patates kroketleri.

Arancini; Dışı çıtır pane içerisi pirinç dolu olan lezzet topları.

Frittatine di Pasta Napoletane; Makarna köftesi veya makarna böreği diye geçiyor. Sebzeli ve etlisi var. OMG

Pizza a portafoglio; Fakir pizzası diyede anılıyormuş koca bir dilim pizza ikiye katlanarak hüpletiliyor.

Taralli; Grisiniye benzeyen atıştırmalık Napoli halkımız bira eşlikçisi olarak da tüketiyor.


Pizzeria Trattoria Antica Capri

Atmosferi inanılmaz güzel.

Ben tabii ki pizza yedim ellerimide yanında yemediğim için şanslıyım. Deniz ürünleride var burada ve hatta onlar daha ünlü sanırım. Ben tüketmediğim için hamur işinden devam.




Kısa kısa…


*Burada yanınızda nakit para olması önemli kart geçmediği için değil teknolojiyle araları pek iyi olmadığı için. Üstelik çok fazla sokak lezzeti var laps laps alıp geçmek için nakit daha uygun oluyor.


*İtalya’nın neredeyse gezdiğim her yerinde Coperto denilen zorunlu bir bahşiş durumu var.

Bahşişten de ziyade bizdeki kuver gibi. Yine çoğu yerde take away ve masada oturmada fiyat farkı var. Heh bu mevzu burada genellenecek gibi değil.


*Bir diğer kullandığım app Omio. Bu resmen hayat kurtarıyor. Bütün seyahat biletlerimi istisnasız buradan aldım. Tren, otobüs, uçak her şey var. Ben otobüs ve tren için kullanıyorum. Yolculuk ne kadar sürecek, hangi yol hattı üzerinden gidiliyor vs gibi detayların hepsi mevcut. Biletlerim kısmında tüm satın alımlar gözüküyor ve kontrolde QR kodu göstermek yeterli olduğundan kiosklarda sıra bekleyip bilet almaya çalışmama hiç gerek kalmıyor. I like this^^


*Yurt dışında internet kullanımı için bir e-sim uygulaması olan MobiMatter’i kullanıyorum. Ne kadar süre ihtiyaç duyacağınıza göre istediğiniz paketi seçebiliyorsunuz. Tüm yurtdışı seyahatlerimde sorunsuzca kullandım.

20 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page