top of page

Hadiii Kopenhag! Sessizliğine, sakinliğine bağlandım.

  • Yazarın fotoğrafı: Hilal Yüce
    Hilal Yüce
  • 25 Nis
  • 6 dakikada okunur

Canım Kopenhag diye sözlerime başlamak istiyorum. Çok kişisel bir başlangıç olacak belki ama bunu söylemem gerekiyor. Kendimi bulduğum, bir şehir olsam Kopenhag olurdum dediğim bir seyahat oldu. Şehrin her yerinden sakinlik, sessizlik, güzellik akıyor. Kuzey Avrupa kesinlikle çok soğuk ama insanları tam zıttı. Her adımda sana gülümseyen insanlarla karşılaşıyorsun ve seyahatinin başlangıcında bu iyi hissettiriyor.

Dümdüz yollar… Nereye varacağımı bilmeden dümdüz yollarda yürüdüm. Yol boyunca evlere baktım. Genel olarak kimse perde kullanmıyor, o yüzden evlerin içindeki hayatları az çok hayal edebiliyorsun. Tablonun, kitabın, çiçeğin olmadığı ev hiç görmedim diyebilirim. Eee buradan insanlarını ve yaşantılarını anlamak zor olmuyor :) Kıskanmadım desem yalan söylemiş olurum çünkü kıskandım. Böylesine sakin bir şehirde, böylesine güzel sokaklarda ve güzel evlerde yaşamak… Bence şehrin müthiş bir ritmi, düzeni, ruhu var bunu hissetmemek imkansızdı. Seyahat boyunca hiç araba sesi duymadım desem abartmış olmam. Zaten çoğunlukla bisiklet kullanıyorlar. Hatta çok fazla bisiklet var. Mesela hiç yüksek ses konuşmalara şahit olmadım, herkesin herkese saygılı olduğu bir dünyaları var ve bu normalleri. Müthiş değil mi?



Size en önemli olan şeyi söylemeden geçemeyeceğim. Kopenhag, dünyanın en güvenli şehir listesinin sıralamasında başı çekiyor. Yani özellikle solo olarak rahatlıkla, endişe duymadan gezebileceğiniz bir şehir, saat kaç olursa olsun. Mesela ben gecenin bir yarısı sokaklarda spontane şekilde gezdim, sıfır endişeyle. Çok keyifliydi.

 

Minimal bir şehir. Cafeler, restoranlar, publar oldukça sade. İskandinav stilini her adımda görebilirsiniz. Özellikle insanların stillerinde. Gerçekten çok minimalist ve güzel giyiniyorlar. Şehirde daha çok toprak tonlarının hakim olduğu binalar var. Hepsi fotoğraflık diyebilirim, zaten çekmeden geçemiyorsunuz. Sokaklarda yürürken çok az insan görebilirsiniz, şaşırmayın. Herkes çok kendi halinde, işinde, gücünde. Girdiğiniz mekanlardaki çalışanlar çok sempatik ve sizin turist olduğunuzu anlayıp yardımcı oluyorlar. Bütün mekanlarda, otellerde su bedava. Musluklardan su içebiliyorsunuz ve tadı inanılmaz güzel. Bir mekanda iki sürahi su içmişliğim var :) Adım başı sanat müzelerine çarpıyor, buram buram çörek kokularına maruz kalıyorsunuz. Daha ne olsun be!


Sabahları havası puslu ve soğuk oluyor ama dinç Kuzey insanı koşusundan mahrum etmiyor kendini. Ben de o sırada nefis çöreklerini ve kahvelerini tattım. Gerçekten çok iyi kahveler içtim, çok iyi çörekler yedim. Bi bakıyorsun kendi kendine bir sabah rutini oluşturmuşsun bile. Sık sık cafelerin, marketlerin önünde sahipsiz bebek pusetleri göreceksiniz. Gördükçe öğrendim, aileler genellikle uyuyan bebeklerini pusetlerle mekanların önüne bırakıyor, kendileri içeride yemeklerini yiyor. Biz olsaaaak….

 

Güzel yemekler yiyorsunuz ama yemek kültürleri olduğunu söyleyemem. Fast food’u daha çok yorumlamışlar diyebilirim. Yerel influencer’ları sayesinde iyi mekanlar deneyimledim. Teşekkürler tanımadığım o insanlar, teşekkürler Instagram.

 

Yedik, içtik, gezdik peki ya money money money? Biraz pahallı bir şehir, o yüzden gelmeden önce bütçenizi mutlaka ayarlayın derim. Kendi para birimlerini kullanıyorlar: Danimarka kronu. Birim fiyatına bakınca uygun geliyor ama 4’le çarpınca gerçeklerle yüzleşiyorsunuz :) Ama yediğinize, içtiğinize, gezdiğinize kesinlikle değiyor.



Kopenhag’a nasıl gittim?

Çook güzel gittim. Tek uçuşla İstanbul’dan Kopenhag’a yaklaşık 3 buçuk saatte vardım. Güvenlikten geçişimde çok rahat, hızlı oldu. Şehir merkezine geçmek için havaalanı içinde bilet satış cihazlarından metro için bilet aldım. Mutlaka doğru şekilde bilet alın ve biletinizi saklayın. Metroya elinizi kolunuzu sallayarak binebiliyorsunuz, bizim gibi kart, bilet okutma sistemleri yok ama bindikten sonra biletlerinizi kontrol etmek için polislerle karşılabilirsiniz. Benim şansıma biner binmez kontrol oldu ve karşımdaki turistler yanlış bilet aldıkları için ceza yediler. Tamamen şans.

 

Kopenhag’da ne kadar kaldım?

4 gün 3 gece.. Her anından çok keyif aldığım için bana yetmedi dönerken ‘’Keşke birkaç gün daha kalsaydım.’’ dedim. Çünkü canım Kopenhag’la ruhlarımız pek uyuştu. Göremediğim, aklımın kaldığı bir kaç yer bıraktım. Ama 4 günde gayet yeterli güzel bir planlamayla istediğiniz şekilde gezebilirsiniz.


Kopenhag’da nerede kaldım?

Vesterbro’da Comfort Hotel’e gözünüz kapalı gidebilirsiniz. Konum olarak müthiş, metrodan inince 5-10 dk mesafede. Konaklamak için popüler bir lokasyon. Aşırı tatlı çalışanları var, tertemiz, mis gibi, sıcacık. Otelden çıkınca sağa dönmeniz yeterli, istediğiniz her yer sağ tarafta yürüme mesafesinde. Tabii ben sol tarafı da epey bi gezdim. Hemen köşede kebapçı var, daha ne olsun be kardeşim şehir yabancı hissettirmiyor :)


Kopenhag’da nereleri gördüm?


Nyhavn

Gerçekten ikonik bir yer. Kopenhag’a gidip burayı görmeden geçmek imkansız. Yol bi şekilde sizi buraya getiriyor. 17. yüzyıldan kalma bir kıyı, kanal burası. Rengarenk binalar sırt sırta dizilmiş. Böyle bir zamanda binaların dokusunu bozmadan devam ettirmeleri çok kıymetli. Gecesi ayrı güzel, gündüzü ayrı güzel. Bol bol fotoğraf çekinmelik.


Amalienborg Palace

Meşhur asker değişiminin olduğu meydandayız efendim. Tam merkezde kalan bir lokasyonu var. Bir çok mekan burasının sağına, soluna doğru dağılmış. Saat tam 12:00’de askerler değişim yapıyor ve onları izliyorsunuz. Meydanı, dokusunu, heykelleri görmek güzel ama asker değişimini görmesinizde olur derim.

 

Frederik’s Church

İnanılmaz! Amelienbord meydanına sırtınızı dönün, tam karşınızda bu muhteşem kliseyi göreceksiniz. Durağını hatırlayamıyorum ama metrodan indiğinizde merdivenleri çıkınca arkanıza dönün, yine bu muhteşem kliseyi göreceksiniz. Beni en çok etkileyen şey, içeriye girdiğimde yaşadıklarım oldu. Dokusundan, görsellerinden, kokusundan çok etkilendim. Çok fazla kliseye girdim ama sanırım ilk defa bir klisede ağladım. Dilek dilemeye başladım ve içerideki sessizlik, arkada çalan naif piyano beni bambaşka yerlere götürdü. Huzurlu bir etkisi var kesin, görülmeye değer.

 

Palads

Kaldığım bölgeye çok yakındı, yürürken yolumun üzerinde rastladım. Pembe, mor, mavi… Rengarenk bir tiyatro binasıymış. Bulunduğu yerin hemen önünde tren yolu var. Uzaktan bakıldığında ikonik bir duruşu var. Bir sonraki gelişimde tiyatrolarını takip edip içeriyi deneyimlemek çok isterim. O yüzden dışarıda, tatlı pembiş duvarın önünde fotoğrafımla yetindim.

 

Statens Museum for Kunst

Seyahat planımı yaparken görmek istediklerim arasında ilk sıradaydı bu müze. Bence Kopenhag müthiş bir sanat şehri. İyi ki görmüşüm diyorum şimdi. Amalienbord’a çok yakın bir konumda. Metrodan inince çok az yürüme mesafesinde. Bu metro durağını hatılıyorum hadi yine şanslısınız. Norreport durağında inebilirsiniiiiiz. Çok büyük bir arazinin içinde bulunuyor. Hatta seranın içinden keyifle yürüyerek geçebilirsiniz. Içeride farklı sanat anlayışlarını bölümlere ayırmışlar. Bir kapı Fransa’nın, bir kapı Avrupa’nın, bir kapı Danimarka’nın sanat anlayışlarına açılıyor. Kapılardan içeri girince sen gezmiyorsun, resmen tablolar seni gezdiriyor ve anlamadığım anda bitişte buldum kendimi. Hatta vakit nasıl geçti hatırlamıyorum.

 

Design Museum Denmark

Statens’ten çıkıp geldiğim yer burası oldu. Kapanmasına yarım saat vardı, o yüzden hızlı bir tur oldu benim için. İskandinav kültürünü anlatan bir çok şeyi burada görebilirsiniz. Hele hele sandalyeler… Günümüzde kullandığımız ve beğendiğimiz modellerin aslında 1920’lerin modelleri olduğunu biliyor muydunuz? ‘’Danish modern’’, ‘’The future is present’’ aklımda kalan güzel köşelerden.

 

Glyptoteket

Burası için söylenecek o kadar çok şey var ki… Müthiş! En tepeye kadar uzanan bir botanik alanına girerek başlıyorsunuz. Ah o Yunan ve Roma heykelleri.. Augustus, Caligula, Pompey, Caesar… Ah Van Gogh, Picasso, Paul Gauguin… ve daha niceleri. Görmek, uzunca bir süre sadece bakmak aşırı keyifliydi. Glyptoteket’in her bir köşesi bir ah çektiriyor gerçekten. Terasına mutlaka çıkan, sizi aşırı iyi bir manzara karşılayacak.

 

Kunsthalle Charlottenborg

Nyhavn kanalının kıyısında bir yer. Avlusundan Nyhavn’nın renkli, ikonik evlerinin güzel görüntüsünü görebiliyorsunuz. Dönemsel sergilere ev sahipliği yapan minik bir sergi mekanı. Avlusu çok güzel, yazın binanın etrafını ören sarmaşıklar arasında oturup drinklenmek eminim çok keyiflidir. Bunu şimdiden manifest yaptım kendime. Sergileri takip ederek gitmenizi öneririm.

 

Kopenhag’da neler yedim, içtim?

 

Buka

Şehrin bir çok yerinde rastlamanız mümkün. Gerçekten bahsedildiği kadar nefis kruvasanları var. Tavsiyem fıstıklı olan. Yedikçe yemek istedim. Küçük bir yer, fazla masa yok, iki kişilik masalar var. Cam kenarına oturunca karşınızda Adalet Sarayı eşlikçiniz oluyor. Şehrin bütün yapıları bakmaya değer zaten.

 

Meyers Bagari

Adım başı çörek kokularına maruz kalıyorsunuz demiştim. Burası da o nefis kokuların yayıldığı yerlerden birisi. Özellikle sandviçleri inanılmaz iyi. Kahvaltı seçenekleri de var. Camın önüne oturun, bi yandan çörekleri götürün, bi yandan nefis kahvenizi için, kitabınızı okuyun. Öyle bi tatlılıkta. Ha bir de ailelerin kahvaltı mekanı olduğunu garantiledim. Bizim Pazar kahvaltıları gibi, her gün onlara pazar kahvaltısı diyebilirim.


Gasoline Burger

Bak şimdi yine canım çekti! Çok iyi, çok iyi konsept burgerci. Dua Lipa’nın bile listesinde var, benim neden olmasındı? Az seçenek, garanti lezzet. Şansıma sıra yoktu, normalde kuyruklarca oluyormuş. Gidin, başka bir şey demiyorum.


DOP The Organic Hotdog Stand

Ayaküstü güzel bir lezzet durağı. Hiç sorgulamadan gördüğünüz anda bir tane götürün gitsin. Şehirde yürürken özellikle merkezi yerlerde karşınıza çıkacaktır.

 

Coffee Collective

Size kahvelerinin çok iyi olduğunu söylemiştim. İçtiğim her kahveye değdi. Siz de değecek bir kahve içmek isterseniz mutlaka uğrayın. Masa bulmak zor oldu radarlarınız açık olsun, kalkan kişilerin yerine hemen konun.

 

Kısa Kısa…

 

*Kopenhag Kart gibi bir seçeneğiniz var. Şöyle ki, gezinizi kolaylaştıracak bir app aslında. 12/24/36 saat gibi kullanım seçenekleri mevcut. Tabii her saatin ücretlendirmesi ayrı oluyor. Ben 24 saatlik aldım ve bu kart sayesinde gittiğim hiçbir müzede, sergide ödeme yapmadım, ulaşıma para ödemedim. 24 saat içinde dilediğiniz müzeye, sergiye, kütüphaneye giriş yapabiliyorsunuz. Metroyu, treni, otobüsü 300 kere kullanabilirsiniz. Tek tek bilet aldığınızda pahallı ve sınırlı oluyor. Kopenhag Kart’la sınırsız olması ayrı güzel, daha uygun olması ayrı güzel. Uygulamasında bütün detaylar mevcut.

 

*Gitmek istediğiniz bir çok yere yürüyerek rahatlıkla gidebilirsiniz. Hepsi birbirine çok yakın. Arkanızı dönüyorsunuz, saray; hemen karşısında müze..

 

*Metro içindeki bilet satış cihazlarından kolaylıkla bilet alabilirsiniz. Ben bunun için ekstra bir uygulama vs. kullanmadım. Zaten 24 saatlik Kopenhag Kart’ım mevcuttu, onun dışında manuel hallettim.

 

*Eğer kışın gidiyorsanız içliğinizi, eldiveninizi, berenizi, atkınızı, botunuzu eksik etmeyin. Özellikle içlik giymek çok önemli. Çünkü gerçekten çok soğuk. Eldivensiz çıkmamanızın ayrıca altını çizeyim. Aman ha!

Comentários


bottom of page