top of page
Yazarın fotoğrafıTuğba Şahintürk

Hadiii Brüksel! Bira cennetine hoş geldim.

Brüksel senin hakkını nasıl yemişler böyle haa. Gri havanın bu kadar yakıştığını gördüğüm nadir yerlerden biri. Adım başı bir galeri var ama adım başı, harika kitapçılar, tasarım dükkanları, murallar ile dolanması çok keyifli bir yer.

Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda Brüksel’e yarım gün ayırın yeter burada bi’ şey yok tarzında çok yorum gördüm. Genel olarak şehrin repütasyonu bu gibi. Fakat sadece bi’ kaç saatlik Google araştırması, oldukça dolu bir yer olduğunu gösterdi. İşte bu yüzden her yer, herkesde farklı etki yaratıyor.

Bakın havaalanından iner inmez tokat gibi yediğim soğuk dahi beni burayla ilgili kötü konuşturamıyor. Brüksel oldukça güzel bir yer. Estetik açıdan bayağı ilgi çekici. Çok iyi galeriler, müzeler, yemekler, mimari açıdan göz banyosu yaptıran sokakları var. Şehrin beklenmedik noktalarından laps diye karşınıza çıkabilecek murallar ve çeşitli sanat eserlerinin olması ise üfff dedirtiyor. Taschen mağazası olduğunuda ekleyeyim, benim için geziye dair çok çok keyifli bir noktaydı.

Bakın, bu inanılmaz havanın tüm soğukluğuna rağmen sıfır ısıtıcı desteği ile insanlar sokakta biralıyor. Zaten alışık oldukları için tabii ki asla üşümüyorlar. Benim birayla tartışılmaz, sorgulanmaz bir aşk bağım var ama bu etkinliği reddediyorum. Bira demişken, şimdi klimanın altında bu yazıyı yazarken hemen dolaptan bızzz gibi bir bira alayımda keyfimiz gıcır olsun. Bi’ bira?


Brüksel’in şehir silüeti benim için sanat galerileri ve murallar. Her köşeden karşınıza Devasa büyüklüklerde ve çok etkileyici çizim, grafiti, mural çıkabiliyor. Şehirde dolaşırken illa ki denk geleceksiniz bu eserlere.


Keyifli barları, restoranları, yemekleri, galerisi, müzesi, mimarisi, kültürü, sanatı derken bence derli toplu dört dörtlük bir şehir. Yallah gönül rahatlığıyla Brüksel’e.


Brüksel’e nasıl gittim?

Öncesinde iki gün İstanbul'da dost sıla hasreti gidermesi yaptım. Sonra İstanbul’dan Brüksel Charleroi Havalimanı’na uçtum. Havaalanından çıkınca hem flexbus hem de bayağı toplu taşıma düz otobüs var ve 1,5 Euro gibi bir fiyata gittim merkeze ve kredi kartıyla otobüs içinde temassız ödeme yaparak geçtim. Yanlış olmasın hatırladığım kadarıyla 45 dk civarı sürdü.


Brüksel’de ne kadar & nerede kaldım?

Hele ben burada 3 gün kaldım. Yeterli mi derseniz yani evet yeterli. Ama daha fazla kalsanız sıkılır mısınız sanmam. Yine çok iyi bir hostelde kaldım. Temizlik, rahatlık, konum, çalışanlar, her şey çok çok iyi. Hostelin adı Latroupe Grand Place. 4 kişilik karma odada kaldım. Gönül rahatlığıyla gidilir, yatılır. Girişte barı var ve evimizin salonu gibi rahat. Gün içinde yorulduğumda bira molası verdim (sıcak içeride). Akşamları burada takıldım genelde. Bir gece çok güzel bir canlı müziğe denk geldim. Mis, bence.


Brüksel’de nereleri gördüm?


Manneken-Pis

Brüksel’de her yol ha bu çocuğa çıkıyor. İşeyen çocuk heykeli Brüksel’in en bilinen kültürel yapılarından biri ve sadece 60 cm boyundaymış. Gördüğüm en manasız şehir simgelerinden birisi olabilir. Ama buraya kadar gelip görmeden dönmek olmaz. Zaten görmeme şansınız da yok. Şehrin başka noktalarında işeyen kız ve işeyen köpek heykeli de var. İşeme takıntısı?


Grand Place

Ha burası en turistik noktası diyebilirim sanırım. En ünlü olması yanında görsel olarak da en estetik meydanı. Harika bir mimari cazibesi var, dakikalarca her bir binayı izledim. Ha bu meydanda Karl Marx’a ilişkin bir bilgi salıyorum. Brüksel’de yaşadığı yıllarda 1847’yi 48’e bağlayan geceyi burada geçirmiş. Marx’ın Komünist Manifesto’nun temellerini burada attığı ve burada bazı toplantılar düzenlediği de bilgiler arasında. Buradan sevgili Marx’a da selamlarımı iletiyorum.


Galeries Royales Saint Hubert

Grand Place’a yakın ve yine oldukça turistik bir nokta. İçerideki dükkanlar çok turistik ama civarlardayken bir göz atabilirsiniz sebep olarak 1847’de açılmış bir alışveriş merkezi olduğunu desem?


Comics Art Museum

Brüksel bir çizgi roman şehri. Çizgi roman severler için aşırı heyecanlı bir seyahat olacaktır. Burası şehrin en ünlü müzelerinden biri. Art Nouveau akımının kurucularından mimar Victor Horta tarafından tasarlanmış bir binada yer alıyor müze. Eğer çizgi roman seviyorsanız tam size göre bir müze.


Muntpunt Library

Burası şehir merkezinde modern bir kütüphane. Oldukça geniş ve ferah. İçeride ortak çalışma alanı, dinlenebileceğiniz rahat koltuklar ve aynı zamanda kafe var. Çok keyifli vakit geçirebilirsiniz burada. Hatta bol zamanım olsa bir günümü burada oturup kitap karıştırmaya ve okumaya ayırırdım kesin. Bir de shop var, aman allahım beni uzaklaştırın.


Taschen Store

İçeriye girdiğim anda kendimi kaybettim. Sanata ilgisi olmayanı bile kendine hipnotize edecek güzellikte kitaplar var içeride. Taschen bilenlerin zaten kalbini attıracak bir yayın evi ama hiç alakanız yoksa seveceğiniz bir kütüphane gibi düşünebilirsiniz. Dört bir tarafta birbirinden ilgi çekici kitaplar ve limitli basımlar mevcut. Buradan kendime Andy Warhol’un küçük boyutlarda kendi çektiği fotoğraflarından oluşan kitabını hediye aldım.

Çok çok severek takip ettiğim illüstratör Jean Jullien işlerinden oluşan bir seçkiye denk geldim. Daha ne olsun Tuğbam.


Palais de Justice

Brüksel Adalet Sarayı’na hoş geldiniz. Neoklasik tarzda enfes bir yapı, görülmeye değer büyüklükte ve ihtişamda. Şehrin en tepe noktasında yer alıyor ve hala aktif kullanılıyor. İçerisi dışarıdan çok daha görkemliymiş fakat ben giremedim.


Mima

Burası inanılmaz tatlı bir modern sanatlar galerisi. Geçici bir karma sergiye denk geldim. Birçoğu çok genç lokal ve yabancı sanatçıların eserlerinden oluşan sergide eserlerin güzelliğinden ziyade sanatın uygulanma alanı çok çeşitliydi. Klasik bir sanat galerisinden çok daha fazlası. Ayrıca inanılmaz güzel bir shop kısmı var. Aklım alamadıklarımda hala.


Royal Museums of Fine Arts of Belgium

Royal Museums of Fine Arts birkaç müzeyi kapsayan bir müzeler birleşimi. Buradan dilediğiniz seçkiyi seçip gidebilirsiniz. Ben zamanım yetmediği için sadece Rene Magritte’i gezebildim. Wi-fi şifresi dahi “bu bir pipo değildir” olan canım arkadaşlarım Tunca ve Döl için buradan eser kartpostalları aldım.


Bois de la Cambre

Brüksel’in en büyük parkı diyebilirmişiz buraya. Tam bir oksijen deposu. Asırlık ağaçlar, uçsuz yeşil alan, göletler ile harika bir şehir parkı. Dinlenmeye, düşünmeye, etrafı izlemeye ihtiyacınız varsa ve mental sağlığınızı bir kontrol etmeniz gerekiyorsa güzel bir lokasyon.


Brüksel’de neler yedim, içtim?

Yine yediğimin, içtiğimin hesabını tutmadığım bir gezi. Aldığım notlardan çıkarmaya çalışacağım bir şeyler. Olmazsa da olmaz, siz gidince bana isim verirsiniz artık. Belçika’mızın neyi meşhur dostlar, waffle, bira, patates, çikolata. (Unuttuklarım kusura bakmasın.) Hepsini denedim, patatesle ilgili şunu söyleyebilirim; Brüksel işine bak aşkım, bizim patsomuz kraldır. Waffle’ın orijinaliyle tanışmak gerçekten güzeldi.

Barların ismi hele hiç yok ama zaten kafanıza göre sevdiğiniz yere çökersiniz. Üstelik her yer çok güzel. Duvel’i bir burada içmek var, bir orada. Bence biliyorum bu birayı diye denememezlik etmeyin. Hoegaarden, Westmalle, De Ranke XX, Giilladeken ve adını bilmediğim craft biralar… Biracıklar, sizi çok özledim.


Belgaufra

Güzel dostlarım güzel… Yani derseniz İtalya’daki herhangi bir tatlı kadar favori mi, yok ama güzel yenir. Türkiye’deki gibi her şey içine doldurulup çorba yapmıyorlar. He alternatif olarak var ama asıl özü dümdüz. Sade, yormuyor, götürülür. Burası en iyisi mi bilmem bir kere yedim çünkü bence okay.


l’Atelier de Neuhaus

Aman bakın burada bir sıcak çikolata içtim ve mükemmeldi. Çalışanları çok tatlı ve ilgiliydi. Çikolata ve tatlılarda var, bence başarılı bir dükkan. Yukarıda bahsettiğim Royal Gallery of Saint Hubert’ın içinde yer alıyor kendisi.


Pierre Marcolini

Burası meşhur çikolatacılardan biri. Birkaç şubesi var anladığım kadarıyla. Ben çikolata fanı biri değilim, yorumlayamıyorum ama zaten Belçika çikolatasının benim önerime ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.


Cliff

Burası iki sabah kahveye gittiğim yer. Mekan çok cozy, personeli güler yüzlü ve en önemlisi kahvesi güzeldi. Atıştırmalıkları da oldukça lezzetliydi.


Cafe Leffe

Evet, doğru bildiğimiz Leffe’nin barı. Çok merkezi bir yerde mekan ve dekorasyonu çok güzel. Tam bir birahane. Bira normal Leffe gibi değil, çok leziz.



Kısa Kısa…


*Burayla ilgili şunu söylemeliyim, tren sistemleri gerçekten çok kötüydü. Biletimi Omio'dan almama rağmen kalkacağı peronu bulmak için baya uğraştım. Soru sorduğum insanların birçoğu da turist olduğu için birinden destek almak zor. Önden bilindiğinde kasmadan erken gidilir ve çözülür tabii ki.


* Seyahat sırasında yapacağım tüm aktiviteler için almam gereken biletleri Get Your Guide sitesinden alıyorum. Ben sergi biletlerimi aldım şimdiye kadar fakat çok fazla seçenek var görüp katılacağınız bir sürü aktivite veya tur çıkabilir. Bu siteyi keşfettiğimden beri seyahat öncesi araştırma yaparken muhakak bakıyorum buraya. Bazı etkinlikler ve biletlerde iptalli alma şansı da var. Daha ne ola kiii, nays.

 

*Bir diğer kullandığım app Omio. Bu resmen hayat kurtarıyor. Bütün seyahat biletlerimi istisnasız buradan aldım. Tren, otobüs, uçak her şey var. Ben otobüs ve tren için kullanıyorum. Yolculuk ne kadar sürecek, hangi yol hattı üzerinden gidiliyor vs gibi detayların hepsi mevcut. Biletlerim kısmında tüm satın alımlar gözüküyor ve kontrolde QR kodu göstermek yeterli olduğundan kiosklarda sıra bekleyip bilet almaya çalışmama hiç gerek kalmıyor. I like this^^

 

*Yurt dışında internet kullanımı için bir e-sim uygulaması olan MobiMatter’i kullanıyorum. Ne kadar süre ihtiyaç duyacağınıza göre istediğiniz paketi seçebiliyorsunuz. Tüm yurtdışı seyahatlerimde sorunsuzca kullandım.

24 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page