top of page
Yazarın fotoğrafıTuğba Şahintürk

Hadiii Brugge! Film setinde miyiz?

Eeee buralar gerçek mi? Bu evlerde insanlar yaşıyor mu? Film setinde miyim?

Bu duyguları daha önce en yüksek Venedik seyahatinde yaşamıştım.

Evet, gerçekten ilk birkaç saat bu psikolojide geçiyor. Burayla ilk defa 2008 yapımı In Bruges filminde tanıştım. Filmin kendisi aşırı etkilemese de lokasyon büyüleyiciydi benim için. Gidince gördüğüm fazlası var, eksiği yokmuş. Sürekli bir etkilenme ruh haliyle dolaşıyorsun. Çünkü gerçekten bu evlerin korunmuş olması inanılmaz. Kaldığım hostelin camından karşımda ki daireyi keserken tam bir Türk gibi sorgulamalar yaptım. Buranın güzelliğiyle ilgili fikir beyan etmek bana mı kaldı? Vallahi kalmadı. Güzelliğini hiç tartışmayacağız o zaman. Yalnız, çok turistlik bir yer.

Ölü bir sezonda orada olmama rağmen inanılmaz bir kalabalık vardı. Çevre semtlerden daimi bir yerli turist potansiyeli var, ee üzerine bizler ekleniyoruz. Lokal takılmayı seven biriyseniz, görülecek yerler listenizde en popüler olanları eleyip turistlerin rağbet göstermediği yerlerde keyif yapabilirsiniz. Aksi halde, küçük bir yer olduğu için her yeri kalabalık bir tur ekibi gibi dolaşmak zorunda kalırsınız.


Tüm kalabalığa rağmen kanal kıyısında dolaşmak ve suya açılan evlerin içlerini hayal etmek, Minnewater’da kocaman ağaçların arasında göz alabildiğine yeşilliğin içinde yürüyüş yapmak, mimarisi dışında yapılabilecek en güzel şeyler, hem de daha sakin lokal bir aktivite. Burada yaşıyor olsaydım, zamanımın büyük çoğunluğunu parklarda geçiriyor olurdum muhtemelen, bir de birahanede. Evet, Belçika yine bira muhabbeti ile kafanızı yoracağım…


Ben ilk günümde hiçbir çaba sarf etmeden dümdüz dolandım. Sakin köşelerde manzaramın ve anın keyfini çıkardım. Güzel bir bar buldum ve bahçesinde uzun saatler oturdum. Enfes Belçika biralarının tadını aldım. Akşam üzeri incecik bir yağmur bastırdı ki bu da çok keyifliydi. Güzel bir yemek ve son olarak hostelin barında biralamayla finalize ettim. Böylece kaostan mümkün olduğunca uzak durarak güzel bir gün geçirdim.


Sonraki gün üzerime nazar topları atılmışçasına bir fırtına, aman Allahım, bir yağmur, bir fırtına, bir garabet. O sırada fonda Ahmet Kaya "Olmasaydı Sonumuz Böyle" çalıyor. Bu kısımdan sonrası biraz acılı geçti benim için, deneyimdir diyerek kabul ediyorum. Hava muhalefeti benim şansımaydı, bunun dışında çok tatlı bir destinasyon. Ayrıca bana güzel bir gün verdiğin için de teşekkür ederim Brugge.


Brugge’e nasıl gittim?

Belçika’dan trenle geçtim, 1 saat kadar süren bir yolculukla vardım. Tren sistemleri, Belçika yazısında yazdığım gibi, çok kötüydü. Biletimi önceden almış olmama rağmen doğru noktayı bulana kadar acı çektim. Tam da bu yüzden Brüksel’e geri dönüşte flexbus kullandım. Yine online bilet aldım, aşağıda anlattığım Omio uygulamasından.


Brugge’de ne kadar & nerede kaldım?

Aslında 2 gün ayırmıştım, rezervasyonumu da 2 günlük yaptırmıştım. Fakat ikinci gün hava durumunun sapıtmasıyla planları değiştirip Belçika’ya geri döndüm.

Bu iki yer birbirine yakın olsa da bir yerde fırtınalar koparken bir yerde canım Belçika halkım sokaklarda birasını yudumluyordu.

Burada hostel bulmak çok zor olsa da neticede bir yer buldum. Snuffel Hostel, görünüş olarak hiçbir sıkıntı yok, lokasyonu enfes, karşılaması, barı vs. fakat havalandırma problemi vardı, maalesef katlanması zor ağır bir koku hakimdi. Hostelde kaldığınızda tesisin iyi olması dışında o an orada olan oda arkadaşlarının da deneyiminin bir parçası olduğunu kabul etmiş bulunuyorsunuz. Yani Booking puanlarının yerle bir olduğu anlar. Buradan oda arkadaşlarımı da pek tutmadığım anlaşılmıştır. Kimseye selam göndermiyorum.


Brugge’de nereleri gördüm?


Beguinage "Ten Wijngaerde"

Burası tarihi manastır kompleksi. Resmi bir yemin ederek rahibe olmayan fakat hayatlarını İsa'ya, hasta ve yoksullara yardım etmeye adamış Beguin kadınlara yuva olmuş bir manastır. Brugge'de muhafaza edilmiş tek beguinage burasıymış. Hali hazırda manastır olarak hizmet vermeye devam ediyor olsa da bahçeleri halkın ve gezginlerin kullanımına açık. Aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası tarafından tasdiklenmiş bir yer.


Minnewater Park

Çok huzurlu ve yürümelere doyamayacağınız bir park. İçerisi yemyeşil, büyüleyici, düzenli ve tertemiz. Göl manzarasına eşlik eden şato gibi mimarisiyle yapılar tamamen bir filmin içinde gibi hissettiriyor. İster yanınızda getirin yiyecek, içecek bir şeyler ve yayılın, ister etrafta bulunan barlara çökün. Dediğim gibi burada yaşıyor olsam, habitatım bu park olurdu.


The Basilica of the Holy Blood

Kutsal Kan Bazilikası, şehrin genel gotik mimari içerisine direkt olarak uyumlanmış küçük bir kilise. İçinde, Hz. İsa'nın kanıyla lekelendiği söylenen bir bezin bulunduğu rivayeti varmış. Brugge’un en önemli gezi noktalarından biri burası. İkinci günün sabahında kimselerin sokakta olmadığı ve henüz fırtınanın başlamadığı anlarda meydanda bulunan sandalyelerde oturup kendisiyle istişare ettik.


Gruuthusemuseum

Burası şehir merkezinde bulunan bir müze. Brugge'un tarihi ve şehri hakkında öğrenilecek bilgiler mevcutmuş. İçerisini gezemedim fakat yorumları oldukça güzel. Aynı zamanda kiliseyle birleşen bir avlusu var, sanatlanmak ve dinlenmek için gayet güzel. Ben sadece dinlenmiş oldum, kısmet.


Grote Markt

Brugge’ün en ünlü meydanlarından ve Avrupa'nın UNESCO listesinde bulunuyor. İnanılmaz bir atmosferi var, tarihte yolculuk yapıyormuşçasına bir coşku. Sakince bu atmosferi deneyimlemek için erken saatlerde uyanmaya ihtiyacınız var elbette. Meydan enfes tarihi binalarla çevrili. Brugge’de gezeceğiniz birçok nokta buraya yakın veya bu meydandır kesin.


Bizim Leydi Kilisesi

Bruges'un ikonik ve tarihi yapılarından biridir. Şehrin neredeyse tamamı gibi gotik mimarisiyle dikkat çeken bu kilise, 115 metre yüksekliğindeki çan kulesiyle Avrupa'nın en uzun tuğla yapılarından biriymiş, alın bu bilgiyle ne yaparsanız yapın. İçerisinde Michelangelo'nun ünlü eseri "Madonna ve Çocuk" heykelini görmek mümkündür. İtalya dışındaki birkaç Michelangelo heykelinden sadece biridir ve bu kiliseye ayrı bir değer katmış.


Brugge Çan Kulesi

Meydanda bulunan çan kulesi yine Brugge için simgeleşmiş bir yapı. Brugge filminde sık görülen, Ken’in atladığı kule ha burası. Kulede bulunan 47 çanın birlikte çalındığını ve çıkardığı sesin çok güzel olduğunu söyleyebilirim. Umarım denk gelirsiniz. Ee tabii ki çıkmadım ben tepeye, dışarıdan verdiği güzel hisler yeterli.


De Burg

Grote Markt'ten kısa bir yürüyüşle ulaşacağınız, şehrin ikinci büyük meydanı. Yine harika bir mimari. Tarihi Belediye Binası ve Kutsal Kan Kilisesi de bu meydanda bulunuyor. Çok güzel bir ambiyansı var.


Vintage Pazar

Yani işte bizim bit pazarımız.^^

De Burg yakınlarında bir sokakta boylu boyunca kurulmuştu. Tesadüfen denk geldim. Tezgahda vardı ama genelde baya yerdeydi ürünler. Çok güzel parçalar vardı valla.


Brugge’de neler yedim, içtim?

Belçika’mızın neyi meşhursa buranın da o dostlar. Waffle, bira, patates, çikolata. Zaten Belçika’da denediğim için onu, bunu yiyeyim atraksiyonuna girmedim. Dikkatimi çeken bir ekleme, çok fazla Suriye mutfağı vardı.

Birkaç bar kaydetmiştim fakat kalabalıktan oturamadım. Zaten ben kendime çok da popüler olmayan keyifli vakit geçireceğim bir bar bulunca çok da zorlamadım listeyi. Buraya tesadüfen geldiğim için adını kaydetmeyi unutmuşum, halbuki hissiyatını hiçbir zaman unutmayacağım bir yer. Üzdü… Üzdün Tuğbam.


Soup

Burası lokal bir çorbacı. İki gün üst üste gittim. Çok lezzetli yöresel vejeteryan çorbalarından denedim. Yanında küçük ikramlıkları var, ekmekleri kendi başına da lezzetli. Atmosferi çok güzel, küçücük bir dükkan, Grote Markt meydanına çok yakın, arada bir sokakta. Aşırı sevimli bir teyze işletiyor, yemekleri hazırlayan da kendisi.

Sırf seyahatteyim diye antun kuntin peşine düşenlerden değilseniz, çok güzel bir alternatif.


The Olive Street Food

Ha burası market gibi ama içeride oturabiliyorsunuz da aynı zamanda. Et yemeyenler için oldukça fazla alternatif var. Yine sıcak bir ana yemek gibi düşünmeyelim ama tofular, salatalar, bakliyatlar gibi. Ben tahıllı vegan bir bowl yedim. Al geç sandviç, atıştırmalık yiyecekler de var.


2be Shop / The Beerwall / 2be Bar

Aman, üçü bir arada. Nehir kenarında bira severler için çok çok güzel bir yaşam alanı. Maalesef çok bilindik ve çok kalabalık. Tek başına hem bira alıp hem yer bulman zor, hatta yer kapman diyeyim, baya sıra bekleyen vardı. Normalde de aromalı bira sevmem. Bira değil de başka bir şey içiyormuşum gibi (ki bence öyle), o yüzden burada da vişneli, oylu buylu meşhur bira deneme olayına girmedim. Sevenler buyursunlar.

Shop kısmı çok güzel, hem kendinize hem dostlarınızı sevindirebilirsiniz.

Çeşit çeşit biranın sergilendiği alandaysa duygusal anlar yaşabilirsiniz. Biraya dair her türlü bilgi ve ürünü görebilirsiniz. Kapıda bu bölüm için "cennete giden kapı" gibi bir tabela var. O kadar doğru ki.



Kısa Kısa...

*Ulaşım için kullandığım app Omio. Bu resmen hayat kurtarıyor. Bütün seyahat biletlerimi istisnasız buradan aldım. Tren, otobüs, uçak her şey var. Ben otobüs ve tren için kullanıyorum. Yolculuk ne kadar sürecek, hangi yol hattı üzerinden gidiliyor vs gibi detayların hepsi mevcut. Biletlerim kısmında tüm satın alımlar gözüküyor ve kontrolde QR kodu göstermek yeterli olduğundan kiosklarda sıra bekleyip bilet almaya çalışmama hiç gerek kalmıyor. I like this^^

 

*Yurt dışında internet kullanımı için bir e-sim uygulaması olan MobiMatter’i kullanıyorum. Ne kadar süre ihtiyaç duyacağınıza göre istediğiniz paketi seçebiliyorsunuz. Tüm yurtdışı seyahatlerimde sorunsuzca kullandım.

19 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page